xDerin Sular -11- (Başparmağım)

Sağ elimin başparmağı.
Elim, sağ dizimin üstünde,
Sırtı dizime dayalı.
Parmaklarım hafifçe bükük.
En iyi bildiğim şeyi yapıyorum:
Düşünüyorum…

Bu parmak benim:
Bana âit.
Onu hareket ettirebilirim.
Ona tamâmen hâkimim.
Çünkü o… benim parmağım.

O otomobil de senin değil mi?
Sen de onu istediğin gibi kullanabilirsin. Geçer direksiyona, marş anahtarını çevirir, basarsın gaza. Benzin ve paran varsa eğer, ve eğer istersen bütün dünyayı dolaşabilirsin. Nasılsa o senin, ve sen onu kullanmak için ne yapacağını biliyorsun.

Gerçekten biliyor musun? Veya, senden daha iyi bilen biri yok mu? Varsa eğer,.. Yani, otomobil senin ama, eğer birisi onu kullanmanın ne olduğunu, neyin nasıl yapıldığını senden daha iyi biliyorsa,.. Üzülür müydün?

Okumaya devam et

xDerin Sular 16: Sokak Çocuklarını Eğitmeyin

Gün geçmiyor ki ülke meselelerinden birinin çözümü için yetkili bir ağızdan, eğitimin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu duymayalım. Bilgisayar teknolojisinin yaygınlaşmasından önceki dönemi hatırlarsınız: Bizler dâhil, bu konuda bilgisi olan hemen herkesin iki sözünden biri ‘Bir tuşa basınca’ diye başlardı.

Yıllar geçti, artık hemen hepimizin elinin altında bir bilgisayar var ama o sihirli tuşu henüz kimsenin bulabildiğini zannetmiyorum. Bir dokunuşla her işi yapan o tuşu arayıp duruyoruz hâlâ.

Eğitimi hemen her konu ve her fırsatta bir çözüm olarak önerenlerin fikirlerine tamâmen kayıtsız kalmak elbette mümkün değil. Son günlerde gündemde sık sık yerini alan sokak çocukları, kapkaç vd. meseleler için hemen herkes eğitim öneriyor. Geçtiğimiz günlerde TBMM Araştırma Komisyonu üyeleri, incelemeleri kapsamında, Kartal Yakacık’ta sokaktan kurtarılan 24 çocuğun yatılı eğitim gördüğü Vakıfbank Umut Çocukları İlköğretim Okulu’nu ziyaret etmişler. Sonunda da ‘kızılca kıyamet’ kopmuş. Peki, mâdemki çocuklar sokaklarda başıboş bırakılmamalı, bunlara eğitim verilmeliymiş de neden kopmuş bu kıyâmet?

Çünkü eğitim verilmeliymiş ama, verilecek eğitimin türü üzerinde ittifak sağlanmadan birileri eğitime başlamış bile.

Okumaya devam et

xDerin Sular -07- (Düşünmeyi Düşünmek)

Dokunmaya dokunmayı, görmeyi görmeyi (belki henüz değil) ama düşünmeyi düşünmeyi… Evet… Bunu bile düşünmeliyim. Belki böyle bir yerde bulunmaktır: Karşılıklı iki aynanın ortasında durup sonsuza kadar uzayan görüntüler zincirini seyretmek.

Gerçekten düşündünüz mü nasıl düşündüğünüzü? Eğer şimdiye kadar bir parmağınızı bile nasıl başarıp hareket ettirebildiğinizi düşünmemişseniz, bunu düşündüğünüzü de sanmıyorum. Sakın çok tekrarlanan kelimelerdeki anlam yitimine kapılmayın. Önce düşünen birini düşünmeyi deneyelim isterseniz:

‘Yüz papel borç. Dile kolay. Eldeki yirmiyi geçmez. Hanımdan çıksa çıksa on çıkar etti otuz. Şu pinti Recep bi on kâat verir mi? Verse n’olacak? Yok yâ, hayatta bulamam ben bu para

yı.’

Düşünüyor mu? Yoksa eline birkaç veri tuğlasını almış duvar mı örüyor bu adam? Eldeki tuğla bu duvarı ya yapar ya yapmaz… Yâni düşününce müteahhit mi olunuyor?

‘Dur hele ya,.. Nasıl akıl edemedim,.. Ben bu kırk kağıdı yatırırım borsaya, üç günde bi üçe katlarsa,..’

Okumaya devam et

xDerin Sular -01- (Önsöz ve Giriş)

Değil otomobil farları, çoğu kasabada elektriğin bulunmadığı kara lâmba yıllarının bir gece yarısını bilmem kaç geçesi, bir Karadeniz köyünün ürpertici karanlığa gömülmüş ıssız yolunda gözleriniz yıldızlarla dopdolu gökyüzüne dalıp gitmiş, yere bakmadan evinize yürürken karanlığını binlerce ışıklı noktanın deldiği gökyüzünün tam tepesinde kare biçiminde bir alanın ânîden gün ışığı şiddetinde aydınlanıp bir saniye sonra karardığını görseniz ne olurdu?

Daha doğrusu, ne olur değil, ne hissederdiniz?
Gören bilir, anlatamaz, aktaramaz.
Hisler hissettirilebilirler mi?
Düşünüyorum…
Düşündüm:

Bu, çocukluğumu süsleyen ilginç pek çok hâdiseden sadece biriydi. Hepsini, bir başkasını dahî anlatmayı düşünmüyorum. Hayır, her birini tek tek tartışamayacağımdan değil, konumuzun dışında olduğu için.

Mâdemki dışındaydı, bu giriş neden?

Şunun için: Her kitaba bir giriş bölümü yazıyorlar. Biz de yazmasak, kendimizden biraz bahsetmesek olmayacak. Eh… Girişin sıradan olması da hiç gelmezdi işime. Oysa, buna bir bakın… Bence hiç fena durmuyor… Evet… Yok… Yok… Bayağı iyi oldu. Neyse…

Okumaya devam et

xDerin Sular 15 Yok Nedir

Bayağı meşgûl olduğum bir sırada arkadaşlarımdan biri kısa mesajla bana “Yok nedir” diye sormuştu. Cevâbı oldukça kısa sürede yazıp gönderdim:

“Ağabey, ‘yok’, olmuş, olmakta ve olacak tüm var’ları içeren küllî var’ın zihinlerimizdeki idraksizliğinin ifadesi. Yani gerçek ve mükemmel potansiyel bir oluştur.”

Gönderdim ammâ dakikalar geçtikçe beni bir sıkıntı aldı. Hani, cevap hiç de fenâ durmuyordu ama biraz daha düşün beni diyordu sanki. Biraz daha…

Vardır yoktur tartışmaları…
Bir şekilde bitebilir -bitmesine-, bir daha açılmayabilir mi?
Belki bir şekilde, belki birkaç kere bitebilir, ama tekrar tekrar açılıp duracağını kestirmek güç değil. Hadi o açılagitsin ama bitebilirse eğer, bugün nasıl biter?

Utakarantakinostitus.

Bu ne midir? Ben de bilmiyorum. Doğrusunu isterseniz az öncesine kadar da yoktu. Fakat sizi temin ederim, şimdi var. Mâhiyeti müphem olsa da artık hayatınızda Utakarantakinostitus diye bir şey duymadığınızı söyleyemezsiniz.

Fakat, gelin kısaltalım adını. Kim koyduysa fazla uzun olmuş. Uk olsun.

Tamam, artık bir Utakarantakinostitus’umuz var da, iyi mi ettik kötü mü bilmem… Biri tutup bize Uk’u sorsa ne diyeceğiz? “Arkadaşlar, biz bilmeden bir iş ettik, gelin kafa kafaya verip bunun kılıfını da uyduralım” mı?

Okumaya devam et

Benim Gönlümdeki

Aşk, benim gönlümdeki
Sevgi güç: ömrümdeki
Kaşların gözlerin saçın ne ki
Sevmesen de sevme sen de
__Özlediğin yokun teki

Sevdâ gözümün ışığı,
Kalp, sevgimin kaşığı
Can yelde buğday başağı
Bilmesen de bilme sen de
__Bekle buluncaya seni
__Kaçtığın hüzün tâ ki

Okumaya devam et

Ağlamaz

Âşıklar dert söyler diller ağlamaz
Ayrı koyar gurbet eller ağlamaz
Yolların sonunda bir güzel ağlar
Sel alır yolları, seller ağlamaz

Rabbi ağlar kula ağlayamaz kul
Kul olur bir pula ağlayamaz pul
Çullar birkaç pula kul eyler kulu
Kullar çula ağlar çullar ağlamaz

Bülbüller ağlatır güller ağlamaz
Ömrünü verirsin yollar ağlamaz
Saçlarına aklar düşer de yârim
Ağlar ve anlarsın: yıllar ağlamaz

Selçuk Bekar

Dörtlükler &

Elde Bir Var
Hesap, olsa bile sıfıra sıfır
Elde sıfır olmaz: Her yerde Bir var
Rüyâların bile yok da sonsuzu
Hayâtın olur mu: Bunca kabir var!

Bayram Muştusu
Bülbüle gül ne ise, toprağa su,
İşte öyle gönlümde yâr tutkusu.
O dilberin iltifatıdır ancak
Hüzn-ü müzminimin bayram muştusu.

İşte Bayram
Bir kar yığınında boğmak nefsimi,
Ve kendi üstüme hesapsız yağmak
Ölmek olmamışçasına ölmeden daha,
Bir kardelen gibi yeniden doğmak…

Ha Ben Senim Ha Sen Ben
Say ha ‘sen’ im, ha sen ben’ im, ha hasen’ im, ha, kimsem
Sevenim’çün sevenimden gayri olmadı kimsem
Dost tutmadım dost-u mutlak; sevda-yi Hak’tan gayri
O sevda ki; Alem sığdı, yetim kalmadı kimsem

Okumaya devam et

Seni Yâd Edince

Yâdın ile senin zindan
Biter, ben ondan yazarım
Nâr-ı Cehennem’den sevdân
Beter, ben ondan yazarım

Yârenliğin desem niyet
Niyet hâlis makûs hâlet
Bu mecrâa beni her dert
İter, ben ondan yazarım

Düğün dernek oba oymak
Şöyle dursun sana doymak
Câna seni bir kez duymak
Yeter, ben ondan yazarım

Okumaya devam et