Kuşlar maviyi sever, mavi için yaşarlar.
Uçuşları maviye, dönüşleri mavidendir. Mavi düşüncelerden başkasına yer yoktur muhayyilelerinde, yeryüzünün esrarlı bir renk cümbüşüne büründüğü seher vakitlerinde bile. Mavi seslerle seslenirler kırmızı güle, siyah geceye, bütün renklerden muâf şeffaf karanlıklara.
Kuşlar maviyi sever, mavi için yaşarlar.
Ellerin dokunmasına, gözlerin görmesine, kulakların işitip dillerin tatmasına müsâit her şey kuş kanatlarındaki zarif tüyler gibidir.
Bir ben farklı, bir ben eksik, bir ben kusurluyum.
Ben de taşınıyorsam eğer kuş kanatlarında neden ısınamıyorum bir türlü maviye? Neden bu kusuru telâfi etmek, kendimi aldatmak için mavi besteler yapıyorum? Düşündüğüm, konuştuğum zamanlar gök gürültüsüne benzer seslerle kıvranmalı mıydı kâinat? Issız bir yerde -kim bilir hangi tatlı hâtırâyı yâdederek gülümsedikten hemen sonra- belki hiçbir zaman ulaşamayacağımı düşündüğüm yüksekliklerden uzak diyarları seyreden dağların kayıtsız kalışına mı içerleyişim? Hissedebildiğim emsali görülmemiş gücü neden ayaklarıma aksettiremiyor, neden yürürken ayaklarımın altında vâdiler kadar derin izler bırakamıyorum?
Okumaya devam et →