Bin Yıl Sonra

Yâ Rabbî görev verdin Hak yazdık üç kıtâya
Düşmanını kuşattık karadan ve denizden
Dokuz yüz yıl nöbette düşmedik inkıtâa
Bir elçi göndermiştin biz ondandık o bizden

Türk’üz bu unvânımız bilâ-şek Müslüman’ız
İndinde senin rızân yeryüzünde gazânız
Öyle bir düzen kurduk biz bozabildik yalnız
Müslüman gayrımüslim râzıydı ayyıldızdan

Bizden istediğinin en kolayı can idi
Garpta durak Viyana doğuda Sincan idi
Va’dinin en hafifi inci ve mercan idi
Sînemize sen doldun tuttuk ‘el yakan köz’den

Okumaya devam et

Mendil Zamânı

Eski bir Türk filmindesin
Arasında bildik, melûl kalabalığın
Perdede boynu bükük iki sevdâ buruğu,
Etraf iç çekişleri, hıçkırıklarla dolu

Doğrusu
Mendil zamânı zaman
Hâlâ anlamadıysan bunda hüzünlü ne var
Karıştırma boş yere ceplerini
Eksiğin mendil değil
HIYAR!

Kaynak: Keşke Yazılmasaydı

Selçuk Bekar

Seveceksin

Ha matine, suare: Sahnedesin bir kere
Alkışlarla yaşamak çok güzel şey: bu kesin!
Kamera sende değil. Nasıl çekerse çeksin,
Bu pozda neş’e varsa gülmeyi seveceksin!

Var ve yok iki bıçak: biri birinden keskin
Anlasan da çıkış yok, ölüm gerçek: bu kesin!
Hayatın bir deftere yazılmış binbir kare
Finalde ölüm varsa ölmeyi seveceksin!

Selçuk Bekar

Daha Hastayım

Bugün, biraz hastayım
Tahayyülüm katrandan daha kara
Gül kokusu seher yeli tiz perdeden notalar
Sevdiğimin gözleri kadar
Güzel bir şiire ihtiyâcım var

Al sana şiir:
Harf harf havlıyor sayfa
Ve işte mürekkep rengi bir şiir daha
Şiir başka şey diyor içimdki ses,
Başka bir şey olsa gerek
Muammâ

Bugün
Biraz daha hastayım
İklîmim benziyor hazîn bir sonbahara
Baktığım her kâğıt ağlıyor için için

Işık tükürüyor yıldızlara
Ankara

Selçuk Bekar

Dörtlük

Sen: kendini gereksiz kusurlu gören ahmak
Hemen kalk aynaya git sûretine iyi bak
Sen yaratmış değilsen eğer kendi kendini
Seni tasarlayana haddin mi kusur bulmak

Selçuk Bekar

Bu Şiirin Hikâyesi

Hikâyesi falan yok:
Öylesine…
Basit bir düşünüştü.
Gözlerimi kapadım biraz uyumak için,
Horlarken çenem düştü.
Yerden alayım diye fazlaca eğilmişim:
Kalemimden mürekkep bu kâğıda üşüştü.

Selçuk Bekar

Giysi

Bilirsin
Cevapsız soru yok
Nasıl yoksa sorusuz cevaplar da
Ne karların altı kadar aşikâr
Ne gizlisin örtüsü kadar yerin
Biliyorum kalpsin diyen çok ammâ
Şimdilik -en azından-
Sen bende bir fikirsin

Evet, birsin
Demem o ki senden başka doğru yok
Olmamış olsaydı yalnızca bir adet bir
Olmuş olamazdı sonsuzluk bile
Velâkin çile denen de budur
Görüldükçe gözlerden silinirsin

Yazamayacağım şiirsin
-Varsın olsun- istemek benim işim
Sabah akşam gece gündüz üst üste ve yan yana
Sanırım, sanırlar cevap vermezsin bana
Bilmezler ki üstüne giyinirsin

Selçuk Bekar

Doğrudur

Doğru; sana yürüdüğüm,
Büründüğüm sûretine,
-Varlık yokluk düğüm düğüm –
İz sürdüğüm sana… Doğru!

Ben, beynimde tiz bir sancı,
Kalıbımda kiracıydım
Benden caydım, yola düştüm
Bir kördüğüm yöne doğru.

Doğru; güne dün ektiğim
Zamanı söküp diktiğim
Can dokuyup gergeflere
Ten ördüğüm düne… Doğru.

Düne doğru ben yaşadım
Her âna mayın döşedim
“Hû, Hû,” diyen bir meczûbu
Son gördüğüm güne doğru

Okumaya devam et

Yalan ve Gerçek

Ne olmadım ki dünyâda
Ne olduğumu söylediklerinden başka

Toprak oldum…
Toprak oldum, yol giyindim
Çınar oldum ve bir başka rüyâda:
Çınar oldum, dal giyindim
Altı cihet oldum ya da:
Ön, arka, sağ, sol giyindim…

Küçüldüm karınca kadar,
Büyüdüm… Kıskandı dağlar
Güneş de benden öğrendi:
Ne yaparsa böyle yanar

Okumaya devam et