xDerin Sular 13 Bir Atlantis Hikâyesi

Amerika aslında Atlantis olabilir.

Tabii olmayabilir de… Şimdi olurdu olmazdı tartışmasına girmeyelim. Bana göre olması muhtemel çünkü sanki Amerika aslında Atlantis’miş de, yakında batacakmış gibi ‘yeni bir yurt sevdâsına’ düştü üzerindekiler. Bu da bir felâket senaryosu kapsamına mı girer yoksa yıllar sonra “Rahmetli demişti” mi derler bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da onların bizim bilmediğimiz bir şeyleri bildikleri. Çünkü bir nesil sonrakiler “atalarımız “Teknolojiyi alan malı götürür” demiştir” diyecektir. (Haklısınız, bu cümledeki tırnak işaretlerinde bir tuhaflık -bence de- var.)

Bir tek başkan arayla bir ülkenin çehresi bu kadar nasıl değişebilir? Nasıl bütün dünyâ insanlarının medeniyet ve hürriyetler ülkesi bir gecede hiçbir akl-ı selim sâhibini dinlemeyecek kadar pervâsızca -sâdece- hedef seçip feryatlara kulaklarını tıkayarak ha bire saldıran bir cinâyet makinesine dönüşebilir?

Kimilerine göre -ki ben de bu kimilerinden biriyim- o hiç de bir gecede değişmemiştir. Hattâ kuruluşundan beri bu yoldan hiç sapmamıştır. Herkesin bildiği şeylerden bahsediyorum: Kızılderililer, üstüne biraz mayonez… Pardon: Portekiz, Maya ve İnkalar, azıcık meyan kökü (yâni hücresel kök) ve üstlerine muhtemelen gıdâ paketi niyetine attıkları ‘mantarsı bir besin bulutuyla’ iki şehrin bütün insanlarının bir daha aslâ acıkmamasını sağlamayı düşünebilecek kadar iyilikseverlikleri…

Hayır, gülerek yazmıyorum. Hani o acıklı tebessüm vardır yâ -bir yandan dişlerinin gıcırdama sesini duyar insan- bu işte ondan… Tebessüm etmeden de yazamıyorum çünkü ‘elinde kitle imhâ silâhı var’ bahânesiyle ülkenin birine saldıranların kendi târihinde asgarî üç kitle imhâ vakâsı ve ellerinde hâlen dünyânın en gelişmiş kitle imhâ silâhları var. İnanmayan onlara sorsun. Bu sebeple neden önce kendilerine saldırmadıklarını anlayamıyorum. Elbette o bu hâle yeni yeni gelmiş de değil. Belki -aksine- her gün biraz daha iyiye gidiyordur. Ataları Avrupa’nın kânun kaçağı, altın arayıcısı, mâcerâperest insanları olan ve daha hızlı silâh çekenin diğerini sokak ortasında öldürmesini adâlet sayan cowboy’lardan müteşekkil bu insanlar en azından mâzîlerinden daha kötü olamayacakları için iyiye gitmek zorundalar da denebilir. Pekâlâ, iyiye gidiyorlardı da parmak hesâbı sayısı aylardan daha fazla olmayan sürede ne oldu medenîleşmekte olan bu insanlara?

Belki de orada birileri artık çok korkuyorlar. Hani, hayâlî korkular üretme birincisi bir ülke olduğu söylenir hep (ki öyledir) , belki bu defâ gelişen teknoloji, -bilhassa- uydu teknolojisi sâyesinde artık hayâlî olmayan gerçek bir korkuları vardır.

Şu Atlantis hikâyesi işte…

Batmış hani. Hem de derler ki batmadan önce, yeryüzünün en gelişmiş ülkesi imiş Atlantis. Hattâ sağ kurtulanlar Atlantis battıktan sonra daha uzun bir süre dünyânın bir çok bölgesinde hâkimiyetlerini sürdürebilmişler. Biz Kur’ân-ı Kerim’de anlatılan bâzı olayların geçmişte, geçmişte gibi anlatılan bâzılarının ise gelecekte olabileceğini duymuştuk. Kimi efsâneler de kaynağını dinlerden aldıklarına göre -diyorum hani- bu Atlantis de anlatılan o ‘gazâba uğramış’ ‘şehir’lerden biri -olacak- olabilir mi?
Bu batma hikâyesinin gerçekten mâzîde yaşanmış olmasını şiddetle diliyorum. Yok eğer korktuğum gibi ise Amerikalılar -belki- uydu teknolojileriyle kıtalarının altında artık daha hızla büyüyen ‘bir çatlak’ veya benzeri veya beteri bir şeyler buldu iseler…

Yandığımızın resmidir.

Çünkü o kadar insanı yerleştirmek için en az o kadar cana kıymaları gerekecek ve üstelik târihe bakınca bunu yapmakta en küçük bir tereddüt bile göstermeyeceklerini düşünmek hiç ama hiç zor değil…

Selçuk Bekar

Sosyal AğTweet about this on TwitterShare on FacebookShare on Google+Share on LinkedIn

Bir Cevap Yazın