xDenemeler -03- Vuslat

Bir yıldız türküsünü serin yerlere, sessiz nefes­siz söylüyorum nicedir.
Nicedir bir koca deryâyı şu dar geçitten kuru derinliklere akıt­mak istiyorum.
Bir an geli­yor, bitiyor bahis…
Sâ­hilde kum tânesi olmanın kahrını tadı­yorum.

Meçhûl bir diyarın isimsiz çocuğundan ince fer­yatlar dinliyorum rüzgâr seslerinde. Yapraklar, duyduk­ları bu acı hikâyeye mâtem şarkıları tutturuyorlar karar­sız, titrek dudakla­rıyla. Sahneyi daha da esrarengiz kıl­mak için mi ne, ince bir toz bulutu, bir sis perdesi gibi sa­rı­yor etrafımı. Güneşi arıyor gözlerim, kim bilir kaç asır­lık uykudan uyandırılmış üç beş yıldıza tesâdüf ediyo­rum. Tek tük yıldızları yıldız orduları tâkip ediyor, ağırdan yükselen tiz feryatlar arasında, varlığına ihânet eden vefâsız gencin masalını en hazîn bir mâkamda dinliyorum gözle­rimle…

Hüzünle karışık tatlı akışlar içinde ken­dimi kay­bettiğim bir sıra -hangi titrek nağmeden bilmiyorum- bir şüphe doğruluyor içerimde. Sihirli, hoş hâdiseler yerlerini kâbuslara bırakıyor, kez­zap akmaya başlıyor damarla­rımda âdetâ. Şüphem, ‘gerçek’ oluyor ve ben, kâinatı kendine vatan bilmiş birinin her durağında bir başka menzil hasre­tiyle tutulduğu acımasız yalnızlığı yaşıyorum ‘en büyük saâ­detin’ gözyaşları arasında.
Hani, ebede koşarken ezelin beni yakalayacağından kuşkulanmasam durgunluğun kahreden kifâyetsizliğine terk edesim geliyor kendimi.

Şimdi…
Bilmem, hangi dağın tepesinde oturmuş, hangi denizin müphem silûetini erişilmez uzaklıktan gözlerken bir dağdan bir memlekete, oradan bir geze­gene, kâinata aktığımı hissediyorum.

Avuçlarında âlemleri taşıyan eller kavu­şuyor,

Âlemler kadar büyük eller öpülüyor…

Selçuk Bekar

Sosyal AğTweet about this on TwitterShare on FacebookShare on Google+Share on LinkedIn

Bir Cevap Yazın